MİLAS’TAN DEVE GÜREŞİ ANILARI
Sitenizin ‘Hayattan Hikayeler’ bölümüne, Milas’ın yerel tarihi ve kent kültürüyle ilgili bilgiler içeren, ‘Milas Kentimiz, Sevdamız ve Hüznümüz Bizim’ isimli 2005 yılında yayınlanan kitabımda yer alan ‘Milas Deve Güreşleri’yle ilgili bölümde bulunan deve güreşi anılarını; site okurlarının ilgisini çekeceği ümidiyle, burada, siteniz aracılığı ile ve izninizle deveci arkadaşlarla paylaşmak istiyorum.
Gürsel İçöz’den iki anı:
A) 1984 yılında, ben, Karadeveci’de çalışan Rıza(Toti), amcaoğlu Şefik ve Pamukkale’de çalışan Arap Bayram Ali ile hep birlikte yanımıza nevalemizi de alarak Selçuk güreşlerine gittik. Güreşler, çok iddialı... Bizler yerimizi bulup, tezgahlarımızı ayarlayıp, kafaları çekmeye başladık. O yıllarda, çok ünlü, ‘Varlı’ isminde bir deve vardı. Bizim Bayram Ali, bu devenin hastasıydı. Onun için varsa yoksa; Varlı’ydı... Varlı’dan başka bir şey bilmez, ondan başka güreş devesi tanımaz. Varlı’yla yatıyor, onunla kalkıyor. Adeta ona tapıyor. Varlı’nın güreşine sıra gelince, biz tezgahımızdan kalkarak, onun güreşe hazırlanışını izlemeye başladık. Sonra deve sahaya çıktı. Rakibi, Ortaklar’dan, ‘Başaran’ isimli bir deveydi. O da iyi bir güreş devesiydi. O da namlıydı. İki deve karşılıklı olarak birbirini yoklamaya, güreş tutmaya başladı. Güreş anında, Varlı, bağda kaldı. Varlı, bağı çözmek için epey uğraştı, didindi, çaba gösterdi. Varlı, bağı çözünce, kaçmaya başladı. Bizlerin kafası iyi... Bu duruma çok üzüldük. Bayram Ali ağabeyin sayesinde bizler de ‘Varlıcı’ olmuştuk. Biz hepimiz büyük bir üzüntüyle tezgahımızın başına döndük. Bayram Ali abi dokunsan ağlayacak sanki. Üzüntüden ağzını bıçak açmıyor. Kendi kendine mırıldanarak konuşuyor: olmaz, olamaz; Varlı yenilemez, neden böyle oldu?” diye... Varlı’nın yenilmesine ve kaçmasına bir türlü anlam veremiyor. Bir yandan da ızgara köftelerle rakılarımızı içmeye devam ediyoruz. Sohbetin ilerlediği ve koyulaştığı, içkilerin iyice alındığı bir sırada Bayram Ali abi alkolün de etkisiyle, üzüntüsünden ve kahrından; “Olmaz böyle bir şey, Varlı yenilemez” diyerek iki elini, ızgara köftelerin yapıldığı, içi akkor halinde kömür bulunan mangalın içine daldırdı. Elini sokmasıyla, “Yandım anam!” diyerek çekmesi bir oldu. Bayram Ali ağabeyin, Varlı’nın yenilgisine olan aşırı üzüntüsü onun elini yakmasına neden olmuştu. Bayram Ali Abi, uzun süre bu yanık ellerin acısını çekti ve onların tedavisiyle uğraştı. Değişik ortam ve zamanlarda, bunun sohbeti açıldığında, birbirimizle karşılıklı olarak gülüşür, hoş bir şekilde geçmişi anarız.
B) Develer güreşirken, güreşen iki deve bazen ‘çatalbağ’a girer. Güreş için develere verilen süre dolduğunda, bu develerin ayrılmaları gerekir. Orta hakemin kararıyla develerin ayrılmasına karar verilince; develer, ‘hatap’larından geçirilen iplerle karşılıklı olarak asılınır. Bu sırada, develerin sahip ve savranları arasında karşılıklı olarak, “Senin deve asılınmıyor, benim deve asılınıyor” diye bir söz düellosuna girişilir, hatta bu tartışmanın kavga-döğüşe kadar vardığı da olurdu.
Milas Baharlı Köyünden Memişin Ali(Karakaka-75)’den bir anı: Develerimiz vardı. Onlarla yük taşırdık. Aynı zamanda, güreş sezonunda develerimizi güreştirirdik. Bundan 30 sene önce, Yatağan(Muğla)’da bir güreş vardı. Biz, aynı köyden iki arkadaş, güreş için develerimizi Yatağan’a götürdük. Hakem heyeti, güreş için bizim develeri eşleştirdi. Biz itiraz ettik; “Bu develer aynı köyden, birbirini tanır, aynı ortamda kalırlar, birlikte otlarlar, yayılırlar, bunlar birbirini kokusundan tanır, kardeş gibidirler, birbirleriyle güreşmezler. Bizim develeri başka develerle eşleştirin” dedik. Ama dinletemedik. İllaki bizim develeri güreştirecekler. Kafalarına koymuşlar. Bu duruma biz de boyun eğmek zorunda kaldık. Develeri çıkardık meydana, bıraktık kendi hallerine. Develerimiz, birbirini kokluyor, yokluyor, bir türlü güreş durumuna geçemiyorlar. Bir ara iki deve, karşılıklı olarak kafa kafaya verdi, birbirlerini sağlı sollu yokladılar, kokladılar, kafalarını birbirlerine değdirdiler ve gerisin geriye dönerek güreş alanını terk ettiler.
Nevzat Çağlar Tüfekçi
Araştırmacı, Milas
0.542.5355171
Bu e-Posta adresi istenmeyen postalardan korunmaktadır, görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
O.GÖNENÇ İsimli arkadaşımızın gönderdiği güzel yaşanmış hikayeyi okuyun.Bu güzelliği paylaştığı için kendisine teşekkür ederiz.
DEVE İLE İLETİŞİM
Deve güreşleri bilindiği gibi Ege Kültürünün önemli bir yanı. İçinde bulunduğumuz aylar deve güreştirme ayları. Her Pazar günü mutlaka bir ilçede güreş var. Bu sadece güreş değil, toplumsal bir olay var demek. Oralarda insan öyle şeylere şahit oluyor ki, yaşam boyu unutamıyorsunuz.
Coşkulu kalabalığın içinde dikkatimi çeken adam tipik bir kasaba yakışıklısıydı. Temiz tıraşlı yüzünde hafifçe kırlaşmış muntazam bıyıklar ve mert bir ifade. Başında kasket, temiz bir gömlek, kravat yok. İki yaka düğmesi açık. Bunun günlük kıyafeti olduğu belli. Ceketin omuzlarında devecilere özgü poşu. Yine devecilere özgü körüklü deri çizmeleri yok. Onun yerine giydiği topuklu sivri burun ayakkabıların alışılmışın aksine topuklarına basılmamış. Kendisi son derece keyifli, ama sarhoş değil. İçinde olduğu ve onu yavaşça sağa sola sallayan keyfi, sadece attığı birkaç kadehten değil, tatmış olduğu büyük mutluluktan da ileri geliyor. Ona bu mutluluğu veren pek sıradan bir şey değil, kocaman, ama kocaman bir tülü, yani erkek deve, güreş devesi. Bulundukları yer Milas Spor Alanı, zaman deve güreşlerinin yapıldığı gün. Sahibi, güreş kazanmış ve bunun sonucu ödül olarak aldığı halı havutunun üstüne atılmış devesini kutluyor. Hem de nasıl kutlama, darbukacı, klarnetçi ve kemaneciden oluşan bir çalgıcı takımı bütün güçleriyle bu biri insan, biri hayvan iki dostun şerefine çalıyorlar. Onlar profesyonel, ne deve, ne sahibi umurlarında değil. Anlamsız bakışlarıyla çevreyi gözlerken binlerce kez yineledikleri oyun havalarını kusursuz bir eşgüdüm içinde ve iyi bir bahşiş almak umuduyla bir kez daha canla başla seslendirmekteler.
İşin tuhafı deve, bütün gurur, kibir ve azametiyle durumun öyle bir ayırımında ki, görmek gerek. Deveyle sahibi çevredeki davul seslerinin, rakı kokusu ve ızgara dumanlarının, güçlü hoparlörlerden yükselen cazgırın mani ve anlattıklarının hepsinden soyutlanmış, orada sadece ve sadece birbirleri için varlar. Adam devesine sarılıp öpmüyor, ona bir şeyler söylemiyorsa da bakışlarıyla anlattıklarını deve anlamış olmalı ki, tam sahibi mutluluk ve rakının rehavetiyle gevşemiş bir el hareketiyle ceketinin iç cebinden çıkardığı buruşuk uzun Maltepe sigarası paketinde kalmış üç sigaradan birini dişleriyle çekip, aynı rehavetle yaktığında, baştan aşağı beyaz köpük içindeki ağzını belki elli santim çap oluşturacak biçimde açıp, farkındalık anlatma biçimi olarak öyle bir esnedi ki, bu iki dostu birbirine bağlayan ve çevreden soyutlayan giz beni bile etkiledi. Dakikalarca izledim onları.